ADET GÖRME
Genç kızlıkta başlayan adet dönemi
kırk yaşlarının sonlarında sona erer. Bu olaya menapoz
adı verilir. Menapozdan sonra üreme organları bir dizi
değişikliğe uğrarlar. Bu değişiklikler
yumurtalıkların hormon salgılamasında görülen
azalmaya bağlıdır. Dölyatağı daha küçülür,
dölyolundaki sırtlar ortadan kalkar, dölyolu duvarları
düzleşir. Salgılar daha az asit içermeye başladıkça
mikrop kapma tehlikesi de o kadar artar. Çevre dokular
gittikçe daha az esnek özellik kazanır. Menapozdan
sonra dölyolundan gelen kanamaya tehlikeli gözüyle bakılmalıdır.
Olası bir hastalık karşısında doktora gitmek
gerekir.
Adet dönemi genel olarak 28 gündür. Ne var ki bu kaba
bir ortalamadır ve kadınların adet süreleri büyük
ölçüde değişir. Kimi kadının adet süresi 21
günken, kimilerinin 42 gün olabilir. Bundan başka bir
kadının her adet dönemi de birbirine uymayabilir.
Dölyatağından dölyoluna akıntı süresi genellikle
dört ya da beş gündür. Bu süre içinde kişiden
kişiye büyük değişiklikler söz konusudur.
Adet görme; insan dişisini diğer canlı türlerinin dişilerinden
ayıran başlıca özelliklerden biridir. Hayvanlar
içinde yalnızca maymunlarda bu özellik görülür.
Yüzyıllar boyunca adet görme tıbbı ilgilendirmiş ve
bu konuda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür.
Eski Yunanlılar "erkek tohumu"nun bir sıvı içinde
kadının gövdesine yerleştirildiğini iyi
biliyorlardı. Ama bir "dişi tohumu"da
gerekliyse, bu nasıl oluyordu? Sonunda tümüyle yanlış
bir yargıya, adet dönemindeki sıvının bu dişi
tohumu içerdiği yargısına vardılar.
Adet görme birbirinden ayrı iki organın,
yumurtalığın ve dölyatağının faaliyetlerine
bağlı bir süreçtir. Yumurtalığın başlıca iki görevi
; gebeliği sağlayan yumurtacıkların üretilmesi ile
cinsiyet hormonlarının salgılanmasıdır.
Yumurtalıkların ürettiği ve adet dönemini denetleyen
hormonlar bildiğimiz gibi östrojen ve progesterondur.
Bu hormonların gövdenin çeşitli bölümleri üzerinde
etkileri vardır. Ancak en büyük etkileri dölyatağının
endometrium adı verilen dokusunda görülür.
Ayın farklı zamanlarında bir kadından endometrium parçaları
alınırsa aralarında büyük değişiklikler olduğu görülecektir.
Adetten hemen sonra dölyatağını kaplayan tabaka ince
bir tabakadır. Buna karşılık iki adet dönemi arasında
bu doku yeniden kalınlaşır. Adet kanaması
sırasındaysa, doku parçalarının tam bir biçimi
olmadığı ve kanla karıştığı görülür. Buradan
da anlaşıldığına göre dölyatağındaki endometrium
dokusu iki adet zamanı arasında bir dizi değişiklik
geçirmektedir. Ve zaten tüm değişikliklerin
olabilmesi için gerekli olan döneme adet dönemi
denmektedir. Adetle birlikte endometrium dokusunun
büyük bir bölümü parçalanır, ancak geriye kalan küçük
bölüm hızla gelişerek eskisinin yerini alır. Söz
konusu hızlı büyüme ve dokunun gelişmesi yüzünden
adet döneminin bu bölümüne siyah dendiği de olur. Bu
dönem adet süresinin yarısı kadardır. Adet döneminin
ikinci yarısında alınan bir ömekte çeşitli salgı
bezleri görüldüğünden bu döneme salgısal dönem adı
verilir. Adet dönemi salgı döneminin sona ermesiyle
birlikte biter. Kan da dölyatağı tabakasından tümüyle
ayrılır.
Yumurtalıklar da bir dizi dönemsel değişiklik geçirirler.
Yumurtalıkların yüzeyinde çok sayıda ve çeşitli
boyutlarda küçük "kistler" vardır. Bunlara
yumurtalık bezcikleri denir ve her biri bir yumurtacık
(ovum) taşır. Adet döneminin ortasında ötekilerden
daha büyük olan bir bezcik büyümeye başlar.
Yumurtalığın yüzeyinde yer alan bu bezciğin çapı
iki santimetre kadar büyüyebilir. Bezcik , döllenme
amacıyla fallop kanalına yumurtacık bırakır. Adet döneminin
sonraki aşamasında bezcik beyazımsı sarı renkteki hücrelerle
dolar. Renginden dolayı bu oluşuma sarı organ (corpus
luteum) adı verilir. Eğer yumurtacık döllenmişse
sarı organ gebelik boyunca, doğuma kadar yumurtalıkta
kalır. Eğer döllenmemişse ancak on gün kadar yaşayabilir.
Gelişen bezcikler, östrojen salgılarlar. Östrojen de
endometriumun gelişip kalınlaşmasına yol açar. Gelişme
döneminin sonunda bezcikler koparlar ve yumurtlama olayı
gerçekleşir. Eğer döllenmiş yumurta kalınlaşma döneminde
endometriumla temas ederse bu bölgeye yerleşmesi
olanaksızlaşır. Böyle bir doku, yumurtacığın
yerleşmesi için gerekli olan bir dizi değişikliğe
uğrayamaz. Bununla birlikte yumurtacık fallop
kanalından dölyatağına giderken (bu bir haftayı
alır) endometrium sarı organın etkisi altına girer.
Bu organ hem progesteron, hem de östrojen üreten bir
salgı bezidir. Hormonların böylesine birlikte hareket
etmeleri büyüyen endometriumun salgısal döneme
geçmesini sağlar. İşte bu ikinci aşamada dölyatağı
döllenmiş yumurtayı banndırabilecek özelliğe
kavuşur. Döllenmiş yumurta yerleştikten sonra büyük
bir olasılıkla sarı organ denilen corpus luteum'a
hormonal mesajlar göndermektedir. Bu iletişim corpus
luteum'un büyümesine ve daha büyük miktarda hormon
salgılamasına yol açmaktadır. Bu mesaj gerçekleşmezse
corpus luteum parçalanır. Bu durumda endometriuma hiç
bir hormon ulaşmaz ve bu yüzden direnme gücü
kaybolur. Böylelikle endometriumun büyük bir bölümü
parçalanır. Bu arada adet dönemi akıntısı baş gösterir.
Adet döneminin sona ermesiyle birlikte yumurtalıkta bir
başka bezcik büyümeye başlar. Östrojen tekrar
dölyatağı astarının kalıntılarını etkiler ve bir
sonraki adet döneminin gelişme aşaması başlamış
olur.
Ergenlik döneminden menopoza kadar tüm üretken yaşamı
boyunca bir kadın sürekli olarak bu dönemlerden
geçer. Bu dönemler yalnızca gebelik olayıyla birlikte
kesilir ve eğer anne çocuğunu emzirirse doğumdan
sonra birkaç ay daha adet görülmez. Doğum yapmamış
bir kadının tüm cinsel olgunluk süresi boyunca dört
yüz dolayında adet gördüğü sanılmaktadır. Bu sürenin
uzunluğu kuşkusuz ergenlik yaşına bağlıdır.
Ergenlik yaşının sürekli olarak düştüğü de bir
başka gerçektir. Yirminci yüzyılda kızlar geçtiğimiz
yüzyıla göre birkaç yaş önce adet görmektedirler.
Adet dönemindeki ilk akıntının, kızların gebe
olabilme yeteneğine kavuştuklan yaşlarda görülmesi
koşul değildir. Örneğin ilk birkaç adet görmede
yumurtacıkların bezciklerden ayrılmadığı
sanılmaktadır. Bir başka deyişle ilk birkaç adette
yumurtlama görülmez. Bu yaştaki kızlara cinsel
ilişkinin tanındığı kimi toplumlarda, kızların
gebe kaldığı çok ender görülmektedir.
Eğer adet görme düzenli biçimde sürüyor ve rahatsızlık
vermiyorsa bu olayla ilgili bağnaz tepkiler çok daha az
görülür. Ne var ki adetle ilgili düzensizlikler pek
yaygın özellikte değildir. Bu düzensizlikler
gövdenin başka bölümlerindeki bezlerde görülen
düzensizliklere, gövdenin her bir hücresinde yer alan
kalıtımsal kromozomlara, doğuştan olan eksikliklere
bağlı olabilir. En yaygın düzensizlikler kadınların
çoğunda adet dönemlerinde görülen gerilim ve bunalımlarla
ilişkilidir. Adet sırasındaki akıntıyla ilgili
ağrının da etkisi görülür. Yıllarca süren araştırmalara
karşın bilim adamları kadınların adetle ilgili
yakınmalarının nedenlerini tam olarak
saptayamamışlardır. Adet döneminden önce de çoğu
kadında gerilim, sıkıntı, başağrısı gibi
rahatsızlıklar olur. Hastalarına düzenli adet
görüp görmediğini soran doktorlar genellikle olumlu
yanıt alırlar. Kadın da gerçekten düzenli aralıklarla
adet gördüğünü sanmaktadır. Ancak gerçekte durum
böyle değildir. Böyle bir şeyi öne süren kadın
adet günlerini düzenli bir biçimde saptadığında
yanıldığını görecektir. Her adet döneminin bir ya
da iki gün bile olsa geç ya da erken başladığını görecektir.
Adet döneminin süreleri de kadından kadına değişir.
Doğum kontrolündeki tehlikesiz günler yönteminin
("ritm yöntemi") insanı yanıltmasının bir
nedeni de budur.
Günümüzde dölyatağı fizyolojisi üstüne geniş bir
bilgiye sahibiz. Bu yüzden adet dönemleri düzensiz, ağrılı
ya da hiç gerçekleşmeyen kadınlarla ilgili olarak
yapılacak çok şey var. Ama kesin olarak bilinen bir
şey varsa o da normal süren adetlerin birden
kesilmesinin en önemli nedeninin gebelik olduğudur.
Yumurtacığın döllenmesi ancak yumurtlama döneminde
ya da bu döneme yakın bir zamanda cinsel ilişki gerçekleşirse
olur. Doğum kontrolündeki tehlikesiz günler yöntemi
de bu olaya dayanır. Spermler üreme alanında birkaç
gün yaşayacaklarından iki adet arasında kalan üç
haftanın birinci ve son haftaları yine de tam emin süreler
değildir. Ne var ki pekçok çift bu süreleri emin
kabul ederek cinsel birleşmeyi yeğlemektedirler.
SONRAKİ SAYFA
|