Prostat kanseri günümüzde erkeklerde akciğer ve kolon kanseri sıklığını geçerek en sık karşılaşılan tümör olarak karşımıza çıkmaktadır. Erkeklerde tüm kanserlerin %21'ini oluşturmakta ve Amerika'da her 15 dakikada bir yeni prostat kanseri tanısı konulmaktadır. Ülkemizde hastalık insidansının bu kadar fazla olmamasının en önemli nedeni düzenli tarama yapılmamasıdır. Hastalığın etyolojisinde yaş, ırk, hormonal etkenler, genetik yatkınlık ve çevresel faktörler ön plana çıkmaktadır. Birinci derece akrabalarında prostat kanseri olanlarda hastalık hem daha erken yaşta ortaya çıkabilmekte, hem de 2-3 kat fazla görülmektedir.
Prostat kanseri erken tanı konulabildiği takdirde tedavi edilebilir tümörler arasında yer almaktadır. Erken tanı konulanlarda tedavi ile 15 yıllık yaşam şansı %60'lara
varmaktadır. Ancak prostat kanseri yayılım yapıncaya kadar genelde belirti vermezler. Erken dönemde tek belirti prostatın yaptığı tıkanıklığa bağlı işeme zorluklarıdır.
Çoğunlukla sistemik yayılım neticesi kemik ağrıları ile hastalar karşımıza gelir.
Erken tanıda elimizde iki önemli araç vardır. Bunlardan en önemlisi parmakla prostat muayenesidir. Bunun yanında prostat spesifik antijen (PSA) denilen bir kan tahlili yapılmalıdır. Muayene veya PSA tetkiki ile kanser şüphesi olan olgulara transrektal prostat biyopsi yapılmalıdır.
Erken tanı konulan hastalara tedavi metodu olarak en sık radikal cerrahi veya radyoterapi yapılmaktadır. İleri evre hastalıkda ise genelde semptomatik tedavi yapılmaktadır. Bu tedavide hormonlar yaygın olarak kullanılmaktadır.